XIX. Türk Tarih Kongresi IV. Cilt

XIX. Türk Tarih Kongresi

Kongreye Sunulan Bildiriler (IV. Cilt)
Orta Asya Türk Tarihi

Hazırlayanlar: Abdullah KAYMAK – Selin EREN – Semiha NURDAN – Kübra GÜNEY – Muhammed ÖZLER
E-Kitap Yayın Tarihi: 30.07.2024
Yayınlayan: Türk Tarih Kurumu
eISBN: 978-975-17-5645-9 (4.c) - 978-975-17-5640-4 (Tk)
DOI: 10.37879/9789751756459
Sayfa: 430
Konular: Türk Tarih Kongresi, Türk Tarihi

Türk tarihçiliği açısından güçlü bir geleneği gösteren Türk Tarih Kongrelerinin 19’uncusu 3-6 Ekim 2022 tarihlerinde Ankara’da icra edilmişti. Kurumumuza ulaşan 600’e yakın bildiri özeti, kapsamlı bir hakem kurulu tarafından titizlikle incelenmiş ve neticede 233 bildirinin kongrede sunulması kararlaştırılmıştır. Türkiye’deki üniversitelerde görev yapan bilim insanlarının yanında, Azerbaycan, Bulgaristan, Cezayir, Fransa, Gürcistan, Hindistan, İngiltere, İran, İskoçya, İsviçre, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Malezya, Özbekistan, Romanya, Rusya, Bosna Hersek, Sırbistan gibi ülkelerden 70 araştırmacı da bu kongrede çalışmalarını bilim dünyasıyla paylaşmışlardır. Kongredeki bildiriler Eski Anadolu Uygarlıkları, Türk-İslam Devletleri Tarihi, Osmanlı Tarihi, Orta Asya Türk Tarihi, Dünya Tarihi, Tarih Yazıcılığı ve Tarih Felsefesi ve Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ile Büyük Taarruzun 100. Yıl Dönümü Özel Oturumu olmak üzere toplamda 8 ana konuda ve 59 oturumda sunulmuştur. İşbu Kongre Bildirileri Kitabı, yukarıda zikredilen 233 bildirinin Kurumumuza son hâli ulaştırılan 212’sini içermekte ve yedi cilt olarak yayımlanmaktadır. Bildirilerin hem fizikî olarak hem de çevrimiçi ortamda istifadeye sunulmasıyla da Türkiye’de ve dünyada Türk tarihi ile ilgilenen çok daha geniş çevrelere ulaşılabileceği düşünülmektedir.

BİLDİRİLER - SEKSİYON IV (ORTA ASYA TÜRK TARİHİ)

Kırgızistan Örnök Kaya Resimleri

Alpaslan Ceylan
ORCID:
0000-0002-0533-905X
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.1
Sayfalar: 1-37

Orta Asya’da çok yaygın bir biçimde görülen kaya resimlerinin geçmişi Paleolitik Çağ’a kadar uzanmaktadır. Çoğunlukla göçer-konar topluluklara ait olan bu resimler, yazılı olmayan tarihin aydınlatılmasında ve toplumsal yaşamın açıklanmasında çok önemli bir rol oynamaktadırlar. Başlangıçta sanat ve üslup kaygısı olmadan ortaya çıkan bu resimler, zamanla bir tarza yönelmiş ve estetik değer taşıyan birer sanat eseri haline dönüşmüşlerdir. Kaya resimlerindeki gerek hayvan mücadele sahneleri gerekse diğer temalarda dikkat çeken temel unsur, resmedilen hayvanların genelde hareket halinde oluşudur. Av sahnelerindeki hayvanlar ya koşarken ya da bir avcı veya başka hayvan tarafından yakalanırken çizilmiştir. Bu tür tasvirler Hun, Göktürk döneminde iyice belirginleşen “bozkır sanatı”, “hayvan üslubu” vb. olarak adlandırılan Türk sanatının da başlangıcını teşkil eder. Kaya resimlerinde ortaya çıkan bu tasvirlere, kurganlarda ortaya çıkarılan bazı tekstil ürünlerinde, ahşap malzemelerde, metal kaplarda da rastlamak mümkündür. Pazırık ve Esik Kurganlarında bu tür arkeolojik bulgulara sıkça rastlanır. Orta Asya’da sıkça rastlanan kaya resim örneklerinin Kırgızistan’daki en erken örneklerine Tunç Çağı’ndan itibaren rastlanır. 2021 yılında Kırgızistan’da gerçekleştirdiğimiz yüzey araştırmaları sırasında tespit ettiğimiz Örnök kaya resimleri Issık Göl Bölgesi’ne bağlı Çolpon-Ata şehrinden 19 km batıda yer alan Örnök köyünün kuzeyinden dağ yamacına kadarki geniş ve düz alanda bulunmaktadır. Örnök kaya resimleri büyük kaya taşların üzerine çizilmiştir. Bu kayalarda kaya resimlerinden başka bir Eski Türk runik yazıtı da bulunmaktadır. Söz konusu kaya resimleri dağ keçisi, yay çeken insan, atlı insan, kökbörü oyunu, mızraklaşan insanlar, kayakla avlayan insan, kurt, deve gibi resimlerden oluşmaktadır. Çalışmamızda Örnök Kaya resimlerinin Saymalıtaş vb. kaya resim alanları ile olan benzerlikleri ve farklılıkları ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Kırgızistan, Issık Göl, Çolpon-Ata, Örnök, Kaya Resimleri.

The history of rock paintings, which are very common in Central Asia dates back to the Paleolithic era. These paintings, mainly relating to nomadic communities play a signifi cant role in terms of elucidating unwritten history and explaining social life. These paintings, which initially emerged without any relation to art and style have shaped their own style through time and become a work of art with aesthetic value. The main element that attracts attention in both the animal fi ghting and other scenes of rock painting is that the depicted animals are usually in motion. Hunting scenes include scenes of running animals or animals being caught by a hunter or other animal. Such depictions are considered as the beginning of Turkish art, called “the art of the steppe”, “animal style”, etc., which became more evident during the Hun and Göktürk period. These depictions of rock paintings can also be seen in some textile products, wooden materials, metal containers found in the kurgans. Aforesaid archaeological fi ndings are frequently encountered in the Pazyryk and Esik Kurgans. The earliest examples of rock painting in Kyrgyzstan, which are common in Central Asia, can be found since the Bronze Age. Ornok rock paintings that were discovered during our research in Kyrgyzstan in 2021 are located in the large fl at area from the north of Ornok village, which is 19 km west of Cholpon-Ata city, the center of the Issyk-Kul district till the mountainside. Ornok rock paintings have been drawn on large rock stones. These paintings also consist of an Old Turkic Runic Inscription apart from the rock painting. The rock paintings in question encompass paintings such as mountain goats, a man with bows, a man on horseback, kok-boru game, a man with spears, a man hunting with skis, wolves, and camels. This research paper discusses the similarities and diff erences of Ornok rock paintings between Saymaly-Tash and other similar rock paintings.

Keywords: Central Asia, Kyrgyzstan, Issyk Kul, Cholpon-Ata, Ornok, Rock Paintings.

Kırgızistan Koçkor Kaya Resimleri

Nezahat Ceylan
ORCID:
0000-0002-9889-7279
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.2
Sayfalar: 39-58

İnsan düşüncesinin kayalara yansımasının bir ürünü olarak ortaya çıkan kaya resimleri, tarihin erken devirlerinden itibaren kaya yüzeylerine veya mağara duvarlarına yapılmıştır. Kaya resimlerine insanlar, kendi inançlarını, düşüncelerini, toplumsal olaylara bakış açılarını, mistik düşüncelerini ve günlük hayattaki işlerini betimsel bir dille yansıtmışlardır. Orta Asya gibi büyük karasal coğrafyalarda ise çoğunlukla konar-göçer kültürlerin ürünü olarak ortaya çıkan bu resimler, farklı tekniklerde yapılmışlardır. Çoğunlukla yüksek yayla, dağ geçitleri ve ırmak kenarlarındaki kayalık alanlara işlenen bu tasvirler, konar-göçer kültürlerin yayıldığı coğrafyalar hakkında kıymetli veriler sunarlar. Böyle coğrafyalardan birisi de Orta Asya’nın tabir yerindeyse kalbi olan Kırgızistan’da, Tanrı Dağları’nın eteklerindeki Koçkor Vadisi’dir. Vadinin etrafının dağlarla çevrili olması ve tuz yataklarının varlığı, tarihte konar-göçer yaşamın ekonomik temeli olan küçükbaş hayvancılık için oldukça önemli olmuştur. Koçkor, bu tarihsel özelliğini günümüzde bile korumaktadır. Kaynaklarda Koçkor Vadisi’nin Hun-Göktürk ve diğer Türk Devletleri tarafından kışlak olarak kullanıldığı yönünde bilgiler vardır. Bu vadi aynı zamanda Türk kültürünün değişik dönemlerine ait kurgan ve kaya resimleri gibi önemli kültür miraslarını da barındırmaktadır. Koçkor (KökSay) kaya resimleri Narın İl’ine bağlı Koçkor İlçesinin merkezi Koçkor köyünden 9 km güney batıda bulunmaktadır. Koçkor (Kök-Say) kaya resimleri Kök-Say adını taşıyan bir dağın eteğinde ve yamaçlarındaki büyük kaya taşlarına kazınmıştır. Bu kaya resimlerini Kırgızistan’daki diğer kaya resim alanlarından ayıran temel şey, resimlerin yapıldığı taşların oldukça büyük ana kaya kütlelerine çizilmiş olmalarıdır. Bu kayalarda kaya resimlerinden başka eski Türk runik yazısı da bulunmaktadır. Söz konusu kaya resimleri dağ keçisi, kuşla avlanan atlı insan, yay çeken insan gibi resimlerden oluşmaktadır. Bildirimizde Kök-Say kaya resimlerinin tanımlamaları, çizim teknikleri ve analojik çalışması yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Kırgızistan, Narın, Koçkor, Kaya Resimleri.

Rock paintings, which emerged as a product of the refl ection of human thought on rocks, have been depicted on rock surfaces or cave walls since the early periods of history. People refl ected their own beliefs, thoughts, views on social events, mystical thoughts, and daily work in a descriptive way in rock paintings. In large terrestrial regions such as Central Asia, these paintings, which mainly originated as a product of nomadic cultures, have been made in a variety of techniques. These depictions, which are mostly engraved on high plateaus, mountain passages and rocky stretches of rivers, provide us with valuable data on the geographical regions of nomadic cultures. One of such geographies is Kochkor Valley at the foot of the Tian Shan Mountains in Kyrgyzstan, which is the heart of Central Asia. The fact that the valley is surrounded by mountains and the presence of salt deposits has been very important for small cattle livestock, which has been the economic basis of nomadic life in history. Even today Kochkor retains this historical feature. Historical records demonstrate that Kochkor Valley was used as a winter quarter by the Hun-Gokturk and other Turkish States. This valley is also a valley that contains important cultural heritages such as kurgans and rock paintings from diff erent periods of Turkish culture. Kochkor (KokSay) rock paintings are located 9 km southwest of Kochkor village in the center of Kochkor district, Naryn. Kochkor (Kok-Say) rock paintings are engraved on large rocks on the slopes and foot of a mountain named Kok-Say. The main thing that distinguishes these rock paintings from other rock painting in Kyrgyzstan is that the stones, on which the paintings were made, were drawn on rather large rock masses. The rock paintings in question consist of paintings such as mountain goats, a man on hunting birds on horseback, a man pulling arrows. This research paper examines identifi cations of rock paintings, painting techniques and analogous studies.

Keywords: Central Asia, Kyrgyzstan, Naryn, Kochkor, Rock Paintings.

Kırgızistan/Issık Göl-Çiyim Taş Kaya Resimleri

Oktay Özgül
ORCID:
0000-0003-0575-0436
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.3
Sayfalar: 59-79

Eskiçağda toplumsal yaşama ait kanıtlar sunan arkeolojik bulgulardan birisi, hiç şüphesiz sanatın ilkel dili olan kaya resimleridir. Tarihin en eski devirlerinden beri, insanlar duygu ve düşüncelerini mağara duvarlarına resmetmişler, kayalara ve taşlara çeşitli tekniklerde (kazıma, pecked, oyma, vurma, boyama ve çizgi) sembolik işaretler yapmışlardır. Bu işaretler geçmiş zaman insanının iletişim dilidir. Kaya resimleri bakımından çok zengin olan Kırgızistan’da 2021 yılı yüzey araştırmalarında tespit ettiğimiz Çiyim-Taş kaya resimleri Isık-Göl iline bağlı Ton İlçesindeki Ak-Ölön köyünden 4 km güneyde bulunmaktadır. Bölge, eski Türk kültürüne ait kurganlar ve kaya resimleri bakımından zengin bir bölgedir. Çiyim-Taş kaya resimleri ÇiyimTaş adını taşıyan bir kayalığın içerisinde birbirinden 400 metre uzaklıkta bulunan iki kayanın üzerindedir. Bazaltik bir ana kayanın üzerinde farklı dönemlere ait olan kaya resimlerinde dağ keçisi, insan fi gürü, kap-kacak, şaman, yayla avlanan insan ve develerle göç sahnesi gibi tasvirler yer almaktadır. Kaya resimlerinin en önemli özelliği çeşitli dönemlerde yapılmış olmalarına rağmen üslubun bir gelenek şeklinde korunmuş olmasıdır. Kaya resimlerinde bu tasvirlerden başka eski Eski Türk boylarına ait olduğunu düşündüğümüz boy damgaları da yer almaktadır. Oldukça yoğun bir tahribatın gözlemlendiği kaya resimlerinde abartılı boynuzlu dağ keçisi resimleri ve avcı resimleri dönemsel olarak en eski tasvirleri oluştururlar. Çizgisel formda çizilen resimlerdeki teknik farklılıkların belirgin olmasına rağmen boynuzlardaki üslup birliği dikkat çekicidir. Çalışmamızda Çiyim-Taş kaya resim alanının belirleyici coğrafi özelliği ile resimlerin yapım teknikleri, kaya resimlerinin tanımlamaları, tarihlendirilmeleri ve Kırgızistan’ın diğer bölgelerindeki kaya resim alanları ile olan benzerlikleri ve farklılıkları incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Kırgızistan, Çiyim Taş, Kaya Resimleri

One of the archaeological fi ndings that off er evidence of social life in antiquity is undoubtedly the rock paintings, which are considered as the primitive language of art. From the earliest times of history, people have depicted their feelings and thoughts on the walls of caves and applied symbolic marks on rocks and stones using various methods (scraping, pecking, carving, tattoos, painting and drawing). These signs are the communication language of the past. The region is rich in kurgans and rock paintings belonging to the old Turkish culture. Chiyim-Tash rock paintings are on two rocks 400 meters away from each other on a rock called Chiyim-Tash. On a basaltic bedrock, there are depictions of mountain goats, human fi gures, utensils, shamans, people hunting on a highland, and a migration scene with camels in rock paintings from diff erent periods. The most important feature of the cave paintings is that the style is preserved as a tradition, however; they were depicted in diff erent periods. Apart from these rock paintings, there are also tribal marks that we think belong to the Old Turkic tribes. Exaggerated paintings of a horned mountain goat and paintings of hunters periodically form the oldest paintings. Despite the technical diff erences of the paintings, depicted in a linear form, the stylistic unity of the horns is striking. This study examines the geographical features of the Chiyim-Tash rock paintings, the methods of paintings, the identifi cation and dating of rock paintings as well as similarities and diff erences with other rock painting in other regions of Kyrgyzstan.

Keywords: Central Asia, Kyrgyzstan, Chiyim-Tash, Rock Paintings.

Azerbaycan’ın Gazakh-Ağstafa Bölgesinde Mezar Taşları Üzerindeki Koç-Koyun Motifleri

Behmen Aliyev
ORCID:
0000-0003-0281-9899
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.4
Sayfalar: 81-105

Tunç Çağı’nda Azerbaycan arazisinde göçebe hayvancılığın gelişmesi koyun yetiştiriciliğinin öne çıkmasına neden olmuş, ekonomik yaşamla ilgili inançlar ortaya çıkmıştır. Örneğin Gazakh ilinin Sarıtepe eski yerleşim biriminde boynuzları aşağı bükülmüş koç ve koyun başı fi gürleri bulunmuştur. Bu durum, kadim halkın evlerini, ziyaret yerlerini, koç-koyun fi gürleri ile süslediğinin örneğidir. Koç şekilli taşlar insan ruhunun taşa geçmesi, koçun ışıklı dünya ile karanlık dünya arasında hareket ettiğine dair inançla ilgili idi. Azerbaycan coğrafyasında koç-koyun mezar taşlarının ortaya çıkması birkaç aşamayı ihtiva eder: eski çağda koç-koyun heykelciklerinin yapılması, kurganlarda koçun bütün olarak veya parçalarının gömülmesi, kaya üstü resimlerde, çanak çömlekler üzerinde keçi, koç-koyun tasvirleri, halılar üzerine koç-koyun tasvirlerinin işlenmesi vs. Bu coğrafyada koç biçimli mezar taşları İslam’dan sonra da geniş yayılmıştı. XIX. yüzyılda tedricen koç fi gürlü mezar taşları ortadan kalkmıştır. Bu durum halkın yaşam tarzının, dünya görüşünün değişmesi, taş işleme sanatının gerilemesi ile bağlantılıydı. Etnografi k ekspedisyonlar sırasında Azerbaycan’ın Gazakh, Ağstafa, Tovuz vs. illerinde mezar taşları üzerinde koç-koyun motifl erinin geniş yayıldığı tarafımızdan tespit edilmiştir. Üzerinde koç boynuzuna benzeyen unsurlar bulunan mezar taşları daha çok XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın başlarına aittir. Mezar taşlarının üzerindeki dini metinler karışık şekilde Azerbaycan, Arap ve Fars dillerindedir. Hatta Kiril alfabeli mezar taşlarında da koç başı unsurları bulunmaktadır. Mezar taşlarının üzerindeki boynuza benzer tezyinat bölgenin neredeyse tüm köy mezarlıklarında rast gelinmektedir. Azerbaycan coğrafyasında başlangıcını daha Erken Tunç (Bronz) çağından alan, ekonomik yaşam, inançlar ve totemizmle bağlı koç fi gürleri, biçim değiştirerek Orta çağda mezar yapıtları şeklinde mevcut olmuş, XIX. yüzyılın sonu-XX. yüzyılın başlarında yeni şekil kazanmıştır. Etnografi k araştırmamız sonucunda Gazakh ve Ağstafa bölgesinin bazı köy mezarlıklarında mezar taşları üzerindeki koç-koyun bezemelerinin yeni gelişim aşaması ve özellikleri ortaya çıkarılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Tunç Çağı, Gazakh, Koç Başı, Mezar Taşları, Koç Biçimli Mezar Taşları.

The development of nomadic cattle breeding in the Azerbaijan led to the emergence of sheep breeding, and beliefs about economic life emerged during the Bronze Age. For example, the fi gures of ram’s and sheep’s heads with horns turned down were found in the ancient settlement of Saritapa in the Gazakh region. The ram-shaped fi gures and tombstones were related to the belief that the human soul was transmuting into a stone, that the ram had the ability to move between the light world and the dark world. The appearance of ram/sheep tombstones in the geography of Azerbaijan includes several stages: ram/sheep fi gurines, images of goats, rams, sheep on pottery, ram/ sheep depiction on carpets,etc. Ram-shaped tombstones were widespread long after the adoption of Islam, especially in the Middle Ages. In the following centuries, the practice of making tombstones with ram fi gures gradually disappeared, which was closely related to the change in the lifestyle of the population, economic life, and the decline of the art of stone carving. In ethnographic expeditions, in Gazakh, Agstafa, Tovuz, and other regions of Azerbaijan, in addition to ram-shaped tombstones, we noted the widespread use of ram/sheep elements in tombstones. Tombstones with elements resembling ram’s horn date back to the 19th and early 20th centuries. The religious texts on the tombstones are mixed in Azerbaijani, Arabic and Persian. Even the Krill-alphabet tombstones contain elements of a ram’s head. Horn-shaped ornaments on tombstones are found in almost all rural cemeteries in the region. Originating in the geography of Azerbaijan since the Early Bronze Age, ram fi gures associated with economic life, beliefs and totemism changed their forms and existed as tombstones in the Middle Ages, taking on a new shape in the late 19th and early 20th centuries. As a result of our research, the next stage of development of ram ornaments on tombstones in Gazakh and Agstafa regions was revealed.

Keywords: Bronze Age, Gazah, Ram’s Head, Tombstones, Ram-shaped Tombstones.

Orta Asya Türk Müzik Tarihi (M.Ö. I. – M.S. VIII. Yüzyıllar Arasında)

Feyzan Göher
ORCID:
0000-0001-5313-0763
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.5
Sayfalar: 107-132

Türk kültürünün en önemli yapı taşlarından birisi olan Türk müziğinin, ilk oluşum ve gelişim evreleri Orta Asya coğrafyasında gerçekleşmiştir. Hunlar devrinde eski Türk inancının uluları olan kamlar (şamanlar) vasıtasıyla başlayan dîni ve tedavi amaçlı müzik, tuğ takımlarının icra ettiği askerî müzik, kopuz çalan ozanlarla yayılan kahramanlık ve destan müziği geniş bir uygulama alanına sahip olmuştur. Düğünlerde ve bayramlarda söylenen türküler, ağıt kültürü ile birlikte telli, vurmalı, nefesli pek çok çalgının ilk biçimleri Hun öncesi dönemde ve Hun devrinde şekillenmiştir. Pek çok boyu bir araya getiren Hunlar, bu etkileri sayesinde, Türk müziğinin bir bütün olarak gelişimine büyük bir katkı sunmuşlardır. Hunların devamı niteliğindeki Kök Türklerde de müzik büyük ve önemli konumunu korumuştur. Çin belgeleri, yabancı elçilerin ve seyyahların notları ile birlikte arkeolojik bulgular da bu dönemin müzik tarihini kısmen aydınlatmaktadır. Ancak coğrafi alanın genişliği, binlerce yıllık tarihî derinlik, kaynak bulma zorluğu gibi nedenlerden dolayı Orta Asya / Orta Türkistan müzik tarihinin detaylarına erişmek ve bu dönemin müzik tarihini yazmak oldukça zorlayıcıdır. Betimsel karakterli bu çalışmada Hun ve Kök Türk devrinde ortaya çıkan müzik türleri ve bu türlerin uygulayıcıları, resmi toplantı ve törenlerde müziğin konumu, kadın müzisyenler ve kullanılan çalgılar üzerinde durulmuştur. Çin müziğini etkileyen Türk müzisyenler ve örnek alınan çalgılar yine Çin kaynakları ışığında sunulmuştur. Çalışmada, geniş bir literatür taraması ile birlikte “bilinenden bilinmeyene bakış” yöntemi ile daha çok veri elde edilen devirlerin müzikal özellikleri göz önünde tutularak, örneklem dahilindeki döneme ilişkin yordamalar yapılmış ve tartışılmıştır. Bilhassa dîni müzik, birebir aktarımın kutsal kabul edilmesinden dolayı, yüzyıllar içinde çok az değişime uğrar. Araştırma yazarı tarafından alan araştırmaları neticesinde derlenen kam melodileri ve ritüelistik uygulamalar, tarihi bağlar göz önünde tutularak değerlendirilmiştir. Orta Asya ve Sibirya kamlarına ait davulların Türk mitolojisini, tarihini ve kültürünü yansıtma durumu da çalışmada ele alınan alt başlıklar arasındadır.

Anahtar Kelimeler: Orta Asya Türk Müzik Tarihi, Hun Devri, Kök Türk Devri, Kam Müziği, Tarihsel Müzikoloji.

Initial emergence and evolution of Turkish music, one of the key building blocks of Turkish culture, have occurred in Central Asia. Music had various uses in Asian Hunnic era (Hiung-nu), including religious and medicinal music of shamans, martial music of Tugh (military) bands, and epic music of minstrels playing khomus. Many features of Turkish music can be traced back to Asian Hunnic era, including songs sung in weddings and festivals, mourning songs, and primitive forms of many string, percussion, and wind instruments. Asian Huns have merged many diff erent tribes and by doing so, contributed to the development of Turkish music as a whole. As successors of Asian Huns, Gokturks (Kök Türk), too, valued music greatly. Chinese documents, notes of foreign envoys and travellers, and archaeological fi ndings partly shed light on the musical history of that era. However, due to the reasons such as the magnitude of the vast geography, thousands of years of historical depth, and the diffi cultness of fi nding the sources, reaching the details of the music of Central Asia / Central Turkistan, and studying the musical history of that era is highly challenging. In this descriptive study, the topics such as musical genres in Asian Huns and Gokturk eras, performers of those genres, role of music in formal meetings and ceremonies, female performers, and musical instruments. Turkish musicians and instruments that infl uenced Chinese music have been studied in the light of Chinese sources. Along with a wide range of literature survey, “guessing from the known to the unknown” method has been conducted in order to make comments and debates on the sample era by analysing the musical features of other eras with more data. Religious music in particular shows little change in centuries, as conveyance of traditions without alteration is considered sacred. Melodies of the shaman songs and rituals have been compiled and analysed in relation to the historical relations. Refl ections of drums of Central Asian and Siberian shaman on Turkish mythology, history, and culture, have also been studied.

Keywords: Central Asian Turkish Music History, Asian Huns Era, Gokturk Era, Shaman Music, Historical Musicology

The Worldview System of the Saka Period on the Example of the “Royal” Barrows of Eastern Kazakhstan

Rinat Zhumatayev
ORCID:
0000-0002-2291-4992
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.6
Sayfalar: 133-153

Arkeolojik alan kategorisinin özel bir çeşidi olan kurganalar, en önemli araştırma objelerden biridir. Böylece, Saka kabilelerinin dini ve dünya görüşlerinin rekonstrüksiyonunda da olduğu gibi, kurganların tasarım özelliklerinin, mimarisinin analizi, doğal peyzaj bağlamında mikro topografi nin yapısının yanı sıra cenaze-anma töreninin analizi de önemli bir rol oynamaktadır. Etnokültürel ve kronolojik bir gösterge olarak zemin, mezar içi ve mezara yakın yapıların olağanüstü bilgilendiriciliğinin yanı sıra bu konuda özel çalışmaların azlığı göz önüne alındığında, “kraliyet” mezar höyüklerinin incelenmesinde özel önem verilmektedir. Mezar ve anıt anıtların tasarım özelliklerinin yanı sıra yapay gelişim ve mekanın kutsallaştırılması konularının dikkatli bir analizi. Bu çalışmada, Tarbagatai sıradağının çevresinde yer alan Şilikti, Köktubek ve Eleksazı mezarlıklarının “kraliyet” kurgan yapılarının incelenmesi ve rekonstrüksiyonunun sonuçları sunulmuştur. Şu anda, yukarıda belirtilen mezarlıklarda 80’den fazla sözde “kraliyet” kurganı kaydettik. Konumlarında, Saka kabilelerinin höyüklerinin hem en eski hem de en yeni anıtların arka planına karşı açıkça öne çıktığı belirli desenler izlenebilir. 2005 yılından bu yana, araştırma ekibi ile Tarbagatai sıradağının çevresinde yer alan 7 “kraliyet” kurganları araştırılmıştır ve arkeolojik anıtların etnokültürel nitelikleri, bunların yerel farklılıkları ve Saka boylarının kültürel, dini-mitolojik ve sosyo-kültürel sorunları çözmenin mümkün olduğu materyaller elde edilmiştir. Tarbagatai sıradağının çevresi “kraliyet” saklarının yerleşimin ana toprakları olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Ön sonuçlarımıza göre, Saklar, Hunlar, Usunlar ve daha sonra eski Türkler bu topraklarda birbirinin yerini alarak yaşadılar. Görünüşe göre, Şilikti vadisi ve Eleke sazı vadisi, saka toplumunun en saygın, onurlu üyelerinin gömüldüğü kutsal bir yer olan mezarlıktır. Böylece, Doğu Kazakistan’ın saka dönemi elit zümre anıtlarının araştırılması, bu bölgenin, tüm Avrasya bozkırlarının kültürel geleneklerinin evriminde önemli bir rol oynayan saka topluluğunun kültürlerinin oluşum ve gelişim merkezlerinden biri olarak önemini göstermiştir. Bu olay sadece Kuzey Karadeniz bölgesinde değil, aynı zamanda Türkiye’de de Gordion Anıtı’nda da yansıtılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Tarbagatai, Şilikti, Eleke Sazı, Saka, Cenaze Töreni.

Barrows structures, as a special category of archaeological sites, are one of the most signifi cant objects. The analysis of the constructive features, architecture and architectonics of the barrows, the structure of microtopography in the context of the natural landscape complex, as well as funeral and memorial rites plays a signifi cant role in the reconstruction of the religious and ideological ideas of the Saka tribes. This paper will present the results of the study and reconstruction of the structure of the “royal” barrows of the Shilikty, Koktubek and Eleke Sazy burial grounds located in the foothills of Tarbagatai. At the present time, we have recorded more than 80 socalled “royal” barrows at the above-mentioned burial grounds. Since 2005, we have studied 7 “royal” barrows in the foothills of Tarbagatai, which provided materials for solving the issues of ethnocultural attribution of archaeological sites, their local diff erences, as well as the problems of the socio-cultural and religious-mythological plan of the Saka tribes. The choice of the foothills of Tarbagatai by the “royal” Sakas as the main territory of the settlement is not accidental. It seems that the Shilikti valley and the Eleke Sazy valley were a kind of heros – a sacred place where the most respected, honorary members of the Saka society were buried. Thus, the study of the “elite” sites of the Saka period in East Kazakhstan showed the importance of this territory as one of the centers of the formation and development of the cultures of the Saka community, which played an important role in the evolution of cultural traditions of the entire Eurasian steppe. Which can be traced not only in the Northern Black Sea region, but also in Turkey by the site of Gordion.

Keywords: Tarbagatai, Shilikty, Eleke Sazy, Saka Tribes, Burial Rite.

Kaŋlı Türklerinin Kökenleri ve Ortaya Çıkışları Üzerine

Hayrettin İhsan Erkoç
ORCID:
0000-0003-0797-6500
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.7
Sayfalar: 155-185

Kaŋlı (Kanglı) Türkleri 12.-13. yüzyıllar Avrasyası’nda kalabalık ve etkin bir halktılar, ancak ilk kökenleri ve ortaya çıkışları Türk tarihi uzmanları arasında bir yüzyıldır tartışma konusu olmaktadır. Modern araştırmacılar tarafından çoğu zaman Kıpçakların (Kumanlar) bir parçası olarak kabul edilmelerine rağmen kökenleri konusunda başka görüşler de vardır ki bunlardan birisi, onları Çin kaynaklarında Tiele 鐵勒 ile diğer biçimlerle bilinen, Tegrekler olarak adlandırılan ve kağnılar süren erken Ortaçağ boylarına bağlamaktadır. Bu bildiri Kaŋlılar hakkında Tibet, Uygur ile Çin kaynaklarında 8. yüzyıla ait ilk muhtemel kayıtları incelemekte ve onların bazı 9.-10. yüzyıl Türk-Moğol toplulukları arasında görülüp Çin kaynaklarında Kara Arabalar (Heichezi 黑車子) olarak geçen çeşitli boylarla bağlantılarına işaret etmektedir. Bu Çin-Tibet kaynakları 8.-10. yüzyıllarda Güney Sibirya, Cungarya, Altaylar ve Hingan’da yaşayan Kara Kaŋlılar ile Kara Arabalara değinmektedirler, bir yandan ise Mançurya’daki Moğol Şirviler (Shiwei 室韋) arasında Kara Araba Şirvileri olarak adlandırılan boylar 10. yüzyılda ortaya çıkmaktadırlar. Çalışmada bazı araştırmacıların Kara Arabaları tamamen bir Moğol topluluğu sayılması gerektiğine ilişkin görüşlerine karşı çıkılmakta, Kara Arabaların çoğunun Türk boylarından oluşmasının daha muhtemel olduğu önerilmektedir. Şirviler arasındaki Kara Arabalar sonradan Moğollaşmış bir Türk topluluğu olabilecekleri gibi, Kara Araba adı bu dönemde hem Türk hem Moğol halkları arasında kullanılan genel bir adlandırmaya dönüşmüş olabilir. Bu bildirinin bir başka yönü ise Moğol döneminin tarihî ve mitolojik metinlerinin Kaŋlıları nasıl Kıpçaklardan ayrı bir halk olarak gösterdiğine odaklanmasıdır. Sonuç olarak, tarihî kaynaklara ve modern araştırmalara dayanan bu çalışma Kaŋlı Türklerinin kökenleri ile ortaya çıkışlarının 8.-9. yüzyıllarda Güney Sibirya’da yaşayan Tegrek boylarında aranması gerektiğini önermektedir. Her ne kadar tarihî kaynaklarda yeterince bilgi bulunmasa da Kaŋlı Türklerinin müstakil bir halk olarak ortaya çıkmaları büyük olasılıkla Ötüken Uygur Kağanlığı (744-840) ve onun yıkılışından sonraki süreçlerle bağlantılı olmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Kaŋlılar, Kanglılar, Kara Arabalar, Şirviler, Shiwei, Kıpçaklar, Kumanlar.

The Qaŋlï (Qangli) Turks were a numerous and active people in twelfth-thirteenth centuries Eurasia, but their ultimate origins and emergence remain a matter of debate among scholars of Turkic history for around a century. Often considered by modern scholars to be a part of the Kipchaks (Cumans), there are also other opinions about their origins, one of them linking them to cart-riding early medieval Turkic tribes called Tägräks, who are known in Chinese sources as Tiele 鐵勒 and other forms. This paper examines the earliest eight century possible references to the Qaŋlïs in the Tibetan, Uyghur and Chinese sources, and points to the possible links between them and various tribes seen among some Turko-Mongol groupings of ninth-tenth centuries mentioned in the Chinese sources as Black Carts (Heichezi 黑車子). These Sino-Tibetan sources mention Qara Qaŋlïs and Black Carts living in Southern Siberia, Dzungaria, Altai Mountains and Khingan Mountains during the eight-tenth centuries, while tribes called Black Cart Shirvi emerge among the Mongolic Shirvi (Shiwei 室韋) of Manchuria in the tenth century. In this study, the opinions of some scholars regarding that the Black Carts should be considered entirely as a Mongolic grouping is opposed, proposing that most of the Black Carts being formed from Turkic tribes is more probable. The Black Carts among Shirvi might be a Turkic grouping that eventually became Mongolifi ed, or the name Black Carts might have evolved into a generic name used among both Turkic and Mongolic peoples during this period. Another aspect of this paper is that it focuses on how both historical and mythological texts of the Mongol period show the Qaŋlïs as a people distinct from the Kipchaks. Ultimately, this study based on both historical sources and modern researches proposes to seek the origins and emergence of the Qaŋlï Turks among Tägräk tribes living in Southern Siberia during the eight-ninth centuries. Although historical sources lack suffi cient information, the emergence of Qaŋlï Turks as a distinct people is most probably connected with the Orkhon Uyghur Qaghanate (744-840) and the processes after its collapse.

Keywords: Qaŋlïs, Qangli, Black Carts, Shirvi, Shiwei, Kipchaks, Cumans.

Xianbei Tuobalarda Siyasi Teşkilatın Oluşumu ve Akraba Topluluklarla Olan İlişkilere Yansıması

Şükrü Aktaş
ORCID:
0000-0002-9945-0620
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.8
Sayfalar: 187-208

Xianbei Tuoba Devleti, Genel Türk Tarihi ve Orta Asya Türk Tarihi incelemelerinde çok kıymetli bir konuma sahiptir. Kökenleri itibariyle bağlı bulundukları Hu ve Doğu Hu topluluklarından ayrılmalarının akabinde Çin’in kuzey ve kuzeydoğusu ile güney Sibirya coğrafyasının güney istikametinde geniş bir alanda yaşamışlardır. Doğu Hu topluluğundan, kendileri dışında diğer akraba boy, budun veya soylar da kopmuşlardır. Siyasi birlik ve güçten yoksun olarak dağıldıkları bu coğrafyada pek çok halk, boy ve ulus ile kimi zaman savaş kimi zaman da barış ortamı içinde yaşamışlardır. Xianbei Tuobaların ilk çıkış yerleri olarak kabul edilen Gaxian Mağaralarından çıkıp, kuzey Çin coğrafyasına yayılmaları uzun süreç içinde meydana gelmiştir. Bu süreç içinde Xianbeiler ve bir alt kolları olarak Xianbei Tuobalar, boy birliklerini muhafaza etmeyi başarmışlardır. Bu sayede MS I. yüzyıldan itibaren kuzey Çin coğrafyasında askeri ve siyasi güç olarak öne çıkmaya başlamışlar ve egemenliklerini hissettirmişlerdir. Bu süreç içinde Tuoba Gui, Touba Li-wei, Tuoba Jie-fen, Tan-shi-huai gibi siyasi ve askeri birliklerini ayakta tutan önderleri olmuştur. Bu önderlerin tesis ettikleri siyasi yapı sayesinde MS III. yüzyılda Dai devleti, MS 386’da da Wei (Tuoba Wei) Devletini kurmuşlardır. Bu devletleri kurmaları ve yürüttükleri siyaset sayesinde Murong, Yuwen, Tiefu, Tufa gibi pek çok akraba halk ve boy’u himayelerine almış ve ilhak etmişlerdir. Güttükleri siyaset sayesinde bu boyları ilhak etme süreçleri çok zor olmamıştır. Bu çalışmada, bunu nasıl başardıkları ele alınacak, Xianbei Tuobaların ilk çıkış yerlerinden ilk devletleşme süreçleri, siyasi ve askeri uygulama ve politikaları ile gerek aynı kökten geldikleri gerekse diğer halklarla olan ilişkilerine yansıması irdelenecektir. Araştırmada kaynak dil olan Çince’de yayımlanmış eserler, 24 Tarih Metinleri, kaynak kitaplar, makaleler ağırlıklı olarak kullanılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Xianbei, Xianbei Tuoba, Tabgaç, Doğu Hu.

Xianbei Tuoba State has a very valuable position in Central Asian Turkish History and General Turkish History studies. After leaving the Hu and Eastern Hu communities to which they belonged in terms of their origins, they lived in a wide area in the north and northeast of China and in the south of southern Siberia. Apart from themselves, other related tribes or lineages also broke away from the Eastern Hu community. In this geography, where they were dispersed without political unity and power, many peoples, tribes and nations lived in an atmosphere of war and sometimes peace. It took a long time for the Xianbei Tuobas to come out of the Gaxian Caves, which is considered to be their fi rst dwells, and spread to northern China. In this process, the Xianbei and their sub-division, the Xianbei Tuobas, managed to maintain their clan unity. In this way, the fi rst century AD., they started to come to the fore as a military and political power in the northern China geography and made their dominance felt. In this process, they kept political and military units under the leadership of such as Tuoba Gui, Touba Li-wei, Tuoba Jiefen, Tan-shi-huai. Thanks to the political structure these leaders established, III. century AD. Dai state, and later in 386, they established the Wei (Tuoba Wei) State. Thanks to the establishment of these states and the politics they carried out, they took and annexed many related peoples and tribes such as Murong, Yuwen, Tiefu, Tufa. Thanks to the politics they pursued, the annexation process of these tribes was not very diffi cult. In this study, it will be discussed how they achieved this, the fi rst stateization processes of the Xianbei Tuobas from their fi rst place of origin, their political and military practices and policies, as well as their refl ection on their relations with other peoples. In the research, works published in Chinese, which is the source language, 24 History Texts, source books, and articles will be used predominantly.

Keywords: Xianbei, Xianbei Tuoba, Tabgachs, Eastern Hu.

Türk Boylarının Aşiret Sembolleri (Damgaları)

Aknur Koshymova
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.9
Sayfalar: 209-225

Türk boylarının yaşadığı topraklarda korunmuş olan anıtlarda bulunan semboller, etnik meselelerin incelenmesinde büyük önem taşımaktadır. Bildiride, Türk halklarının etnik bağlarının açığa çıkarılması da dahil olmak üzere, etnik meselelerin araştırılmasında sembollerin kökeninin tarihi ve bunların önemi incelenmektedir. Anadolu, Küçük Asya ve Kafkasya’ya kadar uzanan aşiretlerin sembollerinin karşılaştırmalı bir analizi yapılarak bunların birbiriyle akrabalıkları ortaya konulmuştur. Kazak halkının etnik tarihine bakıldığında, köklerinin hangi aşiretten yayıldığı ile doğrudan ilişkili çeşitli tarihi sembollerin ve işaretlerin incelenmesi bazı keşifl ere ve tarihi eklemelere yol açmaktadır. Reşîdüddin’e göre, semboller efsanedeki Oğuz Han’ın oğlu ve varisi Kün Han’ın saltanatı sırasında belirlenmiştir, yani onlar emirleri, mal varlıklarını, sürü hayvanlarını işaretlemişler ve başkaları sahiplik taslamasın diye icat etmişlerdir. A. N. Haruzin ise, sembolü özel mülkiyetten ziyade belli bir aşiretin işareti olarak görür. Her halükârda Türk soylu ulusun tek karakteristik özelliği aşiret sembolleridir. Aşiret sembolüne göre, o ülkenin etnik adını ve işlevini belirlemek mümkündür. M. Kaşgari’nin belirttiği Oğuz boylarının bileşimi ve aşiret sembollerinin modern Kazak bileşimindeki sembollerle aynı olduğunu görmek zor değildir. Örneğin, Oğuz boylarının aşiret tamgaları, Kazakların Sadır ve Matay aşiretlerinin tamgalarına, Kayığlar Kanlılar’ınkine; Bayundür’inki Konırat, Sarı Üysünlere, Kereyler’e; İbalar’ınki Sunaklara; Salgurlar’ınki Aday, Alşın’lara; İğdirler’deki Jappaslar’a benzerdir. Burada, aşiret ve boy sembollerinin incelenmesi bizi, tarihi çalışmalar sırasında ele alınmayan alanları belirlemek için yeni bir açıdan bakmak gerektiği sonucuna götürmektedir. Veriler: Bugüne kadar bilimsel dolaşımda bulunan yazılı ve maddi kanıtların yanı sıra Kazakistan’da bulunan anıtların Batı kısımlarında bulunan mezarlarda, sandık taşlarda, saganatamlarda (sığınma damları), Çopan Ata, Karaman Ata, Koşkar Ata mezarlarındaki koyun taşlarında tasvir edilen semboller, önemli bilgi unsurlarıdır. 12- 15 yüzyıllara ait Mangışlak anıtlarında Oğuz kökenli Türkmen boylarının sembolleri bulunmaktadır. Tarihçilik: Bildiride N. A. Аristov, М. Tınışbayev, S. Amanjolov, А. Н. Haruzin, S. E. Ajigali, K. Sartkojaoğlu ve diğer araştırmacıların çalışmaları analiz edilir. Yöntemler: Verilerin ve araştırma çalışmalarının tarihsel ve karşılaştırmalı bir analizi yapıldı, nesnellik ilkeleri rehberliğinde mantıksal sistemleştirme yapıldı.

Anahtar Kelimeler: Aşiret ve Boylar, Semboller, Etnik Tarih, Türk Halkları, Oğuz Boyları, Orta Çağ.

The symbols found on the monuments preserved in the territories inhabited by Turkic tribes are of great importance in the study of ethnic issues. In the report, the history of the origin of tamgas is considered, their importance in the study of ethnic issues, including the disclosure of ethnic ties of the Turkic peoples, is indicated. A comparative analysis of the symbols of the tribes that reached the territories of Anatolia, Asia Minor, and the Caucasus reveals that they are related to each other. When considering the ethnic history of the Kazakh people, the study of which tribes have their roots in direct connection with various historical signs and symbols leads to a number of innovations and historical additions. According to Rashid ad-Din, the symbols were created during the reign of Kun Khan, the son and heir of the legendary Oguz Khan, that is, they marked the order, wealth, livestock and invented it so that others would not touch it. And A.N. Haruzin sees the tamgas as a sign of the tribe rather than private property. In any case, the only characteristic feature of the Turkic nation is the tribal tamgas. It is possible to determine the ethnic name of a country and its functions by means of the generic symbol. Here, the study of tribal symbols leads us to the conclusion that it is necessary to come from a new angle to identify points that historical research does not pay attention to. Sources: Along with the written and material data that are still in scientifi c circulation, the symbols depicted on the graves, sandyktas, saganatams, koytas in the graves of Shopan Ata, Karaman Ata, Koshkar Ata, located on the territory of Kazakhstan are also an informational element. In the monuments of Mangyshlak of the XII-XV centuries there are tamgas of Turkmen tribes of Oguz origin. Historiography: The report analyzes the works of such researchers as N. A. Aristov, M. Tynyshbayev, S. Amanzholov, A. N. Haruzin, S. E. Azhigali, K. Sartkozhauly and others. Methods: Historical and comparative analysis of data and research works was carried out, logical systematization was carried out, and the principles of objectivity were used.

Keywords: Tribes, Symbols, Ethnic History, Turkic Peoples, Oghuz Tribes, Middle Ages.

İngiltere’nin Kafkasya Politikasına Muhalif Bir Diplomat: David Urquhart (1833-1836)

İsmet Türkmen
ORCID:
0000-0002-8198-5707
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.10
Sayfalar: 227-251

Kafkasya coğrafyası, olağanüstü jeopolitik öneme haiz olması sebebiyle, tarihî süreçte büyük güçlerin rekabet alanı haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak, son iki yüzyıl boyunca bu coğrafyada çatışma ve krizler eksik olmamıştır. Bu sahada askerî müdahaleler öncesinde, bölge halkları üzerinde milliyetçi duyguları harekete geçirme stratejisi, başvurulan yöntemler arasında olmuş ve bu doğrultuda çalışmalar yapan diplomatlar buralarda görevlendirilmiştir. Bu bağlamda, Avrupalı tarihçiler tarafından kendilerine “ulus inşacıları” rolü atfedilen isimler arasında, Kafkasya coğrafyasında ön plana çıkmış olan İngiliz gazeteci ve diplomat David Urquhart (1805-1877) yer almaktadır. Bu çalışmada İngiltere’nin Rus İmparatorluğu’na yönelik takip etmiş olduğu Kafkasya politikasının şekillenmesinde, Urquhart’ın rolüne değinilecektir. Özellikle İngiliz kaynaklarında ulaşabildiğimiz verilerden hareketle, Urquhart döneminde Kafkasya’da Rus aleyhtarı hissiyat yaratılmaya çalışılmıştır. Araştırmamızda da esas aldığımız çalışmalarında Urquhart, Kuzey Kafkasya’da yaşayan halkların tarihleri ve sosyo-kültürel yaşamlarına yer vermiştir. Bu durum 19. Yüzyılın ortalarına doğru Yakın ve Ortadoğu coğrafyası üzerinde emellerini hayata geçirmeyi planlayan Rus idaresi tarafından şüphe ile karşılanmıştır. Bu çalışmaları neticesinde Urquhart, Sovyet tarihçilerce; Kafkas coğrafyasında özellikle Çerkezlerin uluslararası destekçisi olarak değerlendirilmiştir. Fakat bu durum İngiltere’nin 20. Yüzyılın başlarına doğru Rusya ile yakınlaşması üzerine daha fazla sürdürülememiş ve etkisini yitirmiştir. Bu çalışma; 1831-1837 yılları arasında İstanbul’da farklı diplomatik derecelerde olmak üzere, İngiliz hükûmeti adına bulunmuş olan Urquhart’ın saha çalışmalarıyla Kasfkas halkları üzerine olan tesirlerini ihtiva etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kafkasya, Osmanlı Devleti, İngiltere, David Urquhart, Diplomasi.

Due to its geopolitical importance, the Caucasus geography has been the competition area of great powers in certain periods of history. As a result, confl icts and crises have dominated this geography for the last two centuries. Before the military interventions in this fi eld, the strategy of mobilizing nationalist feelings on the peoples of the region was among the methods used. In this respect, British journalist and diplomat David Urquhart (1805-1877), who has come to the fore in the Caucasus geography, is among the names attributed to them as “nation builders” by European historians. This work; It contains the infl uences of Urquhart in the shaping of the Caucasus policy that England followed towards the Russian Empire. It was tried to create an anti-Russian sentiment in the Caucasus during the Urquhart period, especially based on the data we could reach in the British sources. Urquhart included the histories and socio-cultural lives of the peoples living in the North Caucasus in his studies, which we also took as a basis in our research. This situation was met with suspicion by the Russian Tsardom, which planned to realize its ambitions on the Near and Middle East geography towards the middle of the 19th century. As a result of these studies, Urquhart, by Soviet historians; He was considered as an international supporter of Circassians in the Caucasian geography. However, this situation could not be sustained any longer and lost its eff ect upon the rapprochement of England with Russia towards the beginning of the 20th century. This work; It contains the infl uences of Urquhart, who was in Istanbul between 1831 and 1837 on behalf of the British government, at diff erent diplomatic levels, on the peoples of Kasfkas with his fi eld studies.

Keywords: Caucasus, Ottoman State, England, David Urquhart, Diplomacy.

Çarlık Rusya Dışişleri Bakanlığı Raporlarında Birinci Dünya Savaşı’nda Afganistan’da Osmanlı Devleti’ne Karşı İngiliz-Rus Ortaklığı

Eray Bayramol
ORCID:
0000-0002-1979-0271
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.11
Sayfalar: 253-270

Afganistan’ın jeopolitik konumu, Birinci Dünya Savaşı’na dahil olan devletlerin bu ülke üzerinde nüfuz kurmaya yönelik politikalar üretmesine neden oldu. Bu ülkeler arasında şüphesiz ki Rusya ve İngiltere de bulunmaktaydı. Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi ve İngiltere’nin kendisi için vazgeçilmez olan Hindistan’ı güvence altında tutma çabası, Afganistan’ı Birinci Dünya Savaşı’nda çok özel bir konuma yerleştirdi. İngiltere ve Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda Afganistan’da kurmaya çalıştıkları ortaklık çoğunlukla ekonomik kazanımlar üzerineydi. Afganistan’daki nüfuz bölgelerinin belirlenmesi, yapılacak demiryollarının güzergahları ve Afganistan’ın Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsızlığı meselesi, Çarlık Rusya Dışişleri Bakanlığı’na ait raporlarda dile getirilen başlıca hususlardı. Birinci Dünya Savaşı’nda Afganistan’daki İngiliz-Rus iş birliğinin önündeki en güçlü engel ise Afganistan’ı kendi tarafına çekmek isteyen Osmanlı Devleti idi. Osmanlı Devleti’nin Afganistan’a yönelik politikaları çoğunlukla Afganistan’da bulunan Türk topluluklarını İngiltere ve Rusya’ya karşı, Osmanlı Devleti’nin yanında yer almaya sağlamaya yönelikti. Bu hususta, 4 Kasım 1914 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan Rusya’nın Kafkasya Genel Valiliği’ne gönderilen telgraf, Osmanlı Devleti’ne karşı Rusya’nın Afganistan’da yürüttüğü politikanın bir özeti niteliğindeydi. Telgrafta belirtildiğine göre Rusya, Osmanlı Devleti ile gireceği bir savaşta; her ne kadar Afgan Emiri söz vermiş olsa da Afganistan’ın tarafsız kalacağı görüşüne şüpheyle yaklaşıyordu. Çünkü Rusya, Osmanlı Devleti ile gireceği bir savaşta Türklere karşı yenilgiye uğradığı takdirde, Afganistan’daki Müslüman nüfusun, Rusya karşısında yer almayacağına dair kesin bir kanıya sahip olamıyordu. Bu sebeple Rusya, Türkistan’daki Hıristiyan nüfusu silahlandırmayı dahi planlıyordu. Netice itibariyle Çarlık Rusya, Osmanlı Devleti’nin Afganistan üzerindeki politikalarına karşı İngiltere ile iş birliği yapma kararı aldı. Bu çalışmada, Rusya’nın Afganistan üzerindeki politikaları ve Rus-İngiliz iş birliği, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na ait diplomatik belgeler kullanarak ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Afganistan, Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere.

The geopolitical position of Afghanistan caused the states involved in the First World War to produce policies aimed at establishing infl uence over this country. Undoubtedly, Russia and England were among these countries. Russia’s goal of landing on warm seas and Britain’s eff ort to secure India, which was indispensable for her, placed Afghanistan in a very special position in the First World War. The partnership that Britain and Russia tried to establish in Afghanistan during the First World War was mostly about economic gains. The determination of the zones of infl uence in Afghanistan, the routes of the railways to be built and the issue of Afghanistan’s neutrality in the First World War were the main issues mentioned in the reports of the Tsarist Russian Ministry of Foreign Aff airs. The strongest obstacle to the English-Russian cooperation in Afghanistan during the First World War was the Ottoman Empire, which wanted to take Afghanistan to its side. The Ottoman Empire’s policies towards Afghanistan were mostly aimed at ensuring the Turkish communities in Afghanistan to stand by the Ottoman Empire against England and Russia. In this regard, the telegram sent from the Russian Ministry of Foreign Aff airs to the Caucasus General Governorship of Russia on November 4, 1914 was a summary of Russia’s policy in Afghanistan against the Ottoman Empire. According to the telegram, Russia, in a war with the Ottoman Empire; Although the Afghan Emir had promised, he was skeptical of the view that Afghanistan would remain neutral. Because Russia could not have a defi nite opinion that the Muslim population in Afghanistan would not take place against Russia if it was defeated against the Turks in a war with the Ottoman Empire. For this reason, Russia even planned to arm the Christian population in Turkestan. As a result, Tsarist Russia decided to cooperate with England against the policies of the Ottoman Empire on Afghanistan. In this study, Russia’s policies on Afghanistan and Russian-British cooperation will be tried to be revealed by using diplomatic documents belonging to the Russian Ministry of Foreign Aff airs.

Keywords: First World War, Afghanistan, Ottoman State, Russia, England.

General Nikolay İvanoviç Yevdokimov’un (1804-1873) Raporu Işığında Rusya’nın Kafkasya’daki Göç Politikası

Uğur Bozkurt
ORCID:
0000-0002-8698-8368
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.12
Sayfalar: 271-289

Rusya’nın Kafkasya bölgesindeki birçok askeri faaliyetlerine katılan ve bölgenin Rus hâkimiyeti altına geçmesi için çalışmalar yapan, Rus General Nikolay İvanoviç Yevdokimov’un raporu değerlendirildi. Raporda, Kuban Bölgesi’nden Osmanlı İmparatorluğu topraklarına 1858-1864 yılları arasında göç edenlerin kimler olduğu, kaç kişinin göç ettiği ve göç etme yöntemleri hakkında bilgi elde etmek amaçlandı. Yerli ve yabancı birçok kaynağın kullanıldığı çalışmada özellikle Rusya Devlet Askeri Tarih Arşivi (Российский государственный военно-исторический архив, РГВИА) kullanıldı. Rusya’nın göç siyaseti değerlendirilirken General Nikolay İvanoviç Yevdokimov’un, Taman, Anap, Novorossisk, Tuapse, Makopse, Adler ve Hosta hakkında verdiği bilgiler dikkate alındı. Rusça yazılan rapor tercüme edilmekle beraber yardımcı kaynaklarla desteklendi. Aynı zamanda Rusya’nın Kuban Bölgesi’nde izlediği siyasi politikaların neler olduğu ve yerli halkın göç etme nedenleri üzerinde duruldu. Elde edilen veriler ışığında göç edenlerin bölgesel bazda kaç kişi olduğu, hangi etnik unsurlardan kaç kişinin göç ettiği ve göç süreci tamamlandığında bölge nüfusunun ne kadar kaldığı tespit edildi. Çalışma, Rusya’nın izlemiş olduğu göç politikası ve kurmuş olduğu komisyonların çalışma yöntemleri hakkında çıkarımda bulunmamıza yardımcı oldu. Daha önce tespit edilememiş ve literatürümüzde olmayan birçok bilgiye ulaşıldı. Özellikle göç edenlerin sayıları hakkında net bilgiye ulaşamadığımız bu dönemde, nereden ve ne şekilde Osmanlı İmparatorluğu topraklarına gelen kişilerin tespiti birçok çalışma alanına katkı sağladı. 398.955 kişinin göç ettiği bu dönemde bölgede 106.798 kişi kaldı. Bölge nüfus oranına göre oldukça fazla olan bu sayı Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal yapısında önemli bir unsur olarak değerlendirildi. Kuban Bölgesi’nin sosyo-kültürel yapısının kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu topraklarına taşındığı söylenebilir. Ayrıca Kuban Bölgesi’nin demografi k yapısının nasıl şekillendiği ve Rus yöneticilerinin ne gibi çalışmalar yaptığı dönemin siyasi politikaları hakkında çıkarımda bulunmamıza katkıda bulundu.

Anahtar Kelimeler: Nikolay İvanoviç Yevdokimov, Kuban Bölgesi, Rusya, Göç.

The report of Russian General Nikolay Ivanovich Yevdokimov, who participated in many military activities of Russia in the Caucasus region and worked to bring the region under Russian domination, was evaluated. In the report, it was aimed to obtain information about who migrated from the Kuban Region to the lands of the Ottoman Empire between 1858 and 1864, how many people migrated and their methods of migration. In the study, in which many domestic and foreign sources were used, especially the Russian State Military History Archive (Российский государственный военно-исторический архив, РГВИА) was used. While evaluating Russia’s immigration policy, the information given by General Nikolay Ivanovich Yevdokimov about Taman, Anap, Novorossisk, Tuapse, Makopse, Adler and Hosta was taken into account. Written in Russian, the report was translated and supported by supplementary resources. At the same time, the political policies followed by Russia in the Kuban Region and the reasons for the migration of the local people were emphasized. In the light of the data obtained, it was determined how many people migrated on a regional basis, how many people from which ethnic elements migrated, and how much the population of the region remained when the migration process was completed. The study helped us to make inferences about the immigration policy followed by Russia and the working methods of the commissions it established. A lot of information that could not be determined before and that was not in our literature was obtained. During this period, when 398,955 people migrated, 106,798 people remained in the region. This number, which is quite high compared to the population ratio of the region, was evaluated as an important element in the social structure of the Ottoman Empire. It can be said that the socio-cultural structure of the Kuban Region moved to the lands of the Ottoman Empire in a short time. In addition, how the demographic structure of the Kuban Region was shaped and what kind of work the Russian administrators did contributed to our inferences about the political policies of the period.

Keywords: Nikolay Ivanovich Yevdokimov, Kuban Region, Russia, Migration.

Çarlık Rusyası’nın Merv’i İşgali Sürecinde İngiliz-Rus Diplomasisi 1874-1884

Furkan Külünk
ORCID:
0000-0002-9844-283X
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.13
Sayfalar: 291-319

İngiltere ve Rusya’nın Türkistan’daki rekabetleri bölgesel birçok sınır probleminin doğmasına yol açtı. Yüzyıla yayılan süreç içerisinde meydana gelen savaşlar dizisi ve diplomatik temasların temelinde iki devletin birbirleriyle çatışan çıkarları yatıyordu. İngilizler, 17. yüzyılın hemen başlarında ayak bastıkları Hindistan’da, Doğu Hindistan Şirketi aracılığıyla kısa süre içerisinde geniş bir hakimiyet sahası inşa ettiler. 1857’de Bâbürlü İmparatorluğu’nun ortadan kalkması ile birlikte İngiliz Hindistanı’nın temelini atmış oldular. Ruslar ise Türkistan bölgesini adım adım işgal ederek uzun vadeli bir Hindistan işgali projesine giriştiler. İki devletin “Büyük Oyun” olarak adlandırılan mücadelesinde Afganistan merkez olmak üzere birçok bölgede işgal hareketleri gerçekleştirildi. Meydana gelen bu karmaşa sürecinde stratejik öneme sahip olan noktalardan biri de Afganistan’ın kuzeybatısında bulunan Merv sahasıydı. Bu bölge Rusların Afganistan’a ve akabinde Hindistan’a ilerleme planlarının ana hatlarından biriydi. Dolayısıyla Merv’in Ruslar tarafından işgal edilmesi meselesi İngilizler açısından oldukça önemliydi. Afganistan’ın tehdit altına girmesi uzun vadede Hindistan’ın işgale hazır bir vaziyete düşmesine neden olabilirdi. İngiliz tarafı bir yandan Afganistan’ın iç siyasetini kontrol altında tutmaya çalışırken diğer taraftan Rusların güney yönlü ilerleyişleri karşısında tedbir almaya çalışıyordu. Rusların Trans-Hazar’ı işgal projesinde stratejik bir noktada bulunan bu bölge ve bölgedeki Türkmenler böylelikle Rus tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardı. 1874-1884 yılları arasında iki taraf arasında Merv bölgesi ve bu bölgede bulunan Türkmenlerin durumları ile ilgili yoğun diplomatik temaslar gerçekleştirildi. İngilizlerin her daim Rus askerî faaliyetlerini yakından takip etmeleri karşısında Ruslar bu askerî hareketliliğin üstünü örtme çabasına girişmişlerdi. Çalışma, Çarlık Rusyası’nın Merv bölgesini işgali sürecinde, iki devlet arasında gerçekleşen diplomatik temaslar üzerine odaklanmıştır. Çalışmada İngiliz arşiv kaynakları kullanılmış ve Merv’in işgal süreci diplomatik yazışmalar üzerinden ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: İngiltere, Rusya, Türkistan, Türkmenler, Büyük Oyun.

The rivalries of England and Russia in Turkestan led to the emergence of many regional border problems. The confl icting interests of the two states lay on the basis of the series of wars and diplomatic contacts that took place over the course of the century. The British built a large area of dominance in a short time through the East India Company in India, where they set foot at the beginning of the 17th century. With the collapse of the Mughal Empire in 1857, they laid the foundation for British India. The Russians, on the other hand, occupied the Turkestan region step by step and embarked on a long-term Indian invasion project. In the struggle of the two states called the “Great Game”, occupation movements were carried out in many regions, especially Afghanistan. One of the points of strategic importance in this process of turmoil was the Merv fi eld in the northwest of Afghanistan. This area was one of the main lines of the Russian plans to advance into Afghanistan and subsequently into India. Therefore, the issue of the occupation of Merv by the Russians was very important for the British. The threat of Afghanistan could in the long run make India ready for invasion. While the British side was trying to keep Afghanistan’s internal politics under control, on the other hand, it was trying to take precautions against the southward advance of the Russians. This region, which was at a strategic point in the Russian invasion of the Trans-Caspian project, and the Turkmens in the region thus faced the Russian threat. Between the years 1874-1884, intense diplomatic contacts were held between the two sides regarding the Merv region and the situation of the Turkmens in this region. In the face of the fact that the British always followed the Russian military activities closely, the Russians attempted to cover up this military activity. The study focuses on the diplomatic contacts between the two states during the occupation of the Merv region by the Tsarist Russia. British archival sources were used in the study and the occupation process of Merv was discussed through diplomatic correspondence.

Keywords: Britain, Russia, Turkestan, Turkmens, Great Game.

Kafkasya’da Ortodoks Hiristiyanlığın Restorasyonu Dernegi’nin Kurulması Hakkında

İrade Aliyeva
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.14
Sayfalar: 321-333

1745 yılında kurulan Oset Ruhani Komisyonu’nun kısa ara ile (1792’den 1814’e kadar) 1860’a kadar faaliyeti zamanı önüne konulan görevlerle başa çıkamaması, Kafkasya’da Ortodoksluğun yayılması için yeni ve daha etkili bir örgütün kurulması zaruretini ortaya çıkardı. 1860 yılında bu zaruret 1860 yılında Kafkasya’daki Müslüman nüfus arasında Hıristiyanlığın yayılmasıyla görevli olan Kafkasya’da Ortodoks Hıristiyanlığı Restorasyon Derneği’nin kurulmasına yol açar. Sunulan makale, bu derneği kurmak için yapılan çalışmaları, derneğin ana faaliyetlerini, amaç ve hedefl erini incelemektedir.

Anahtar Kelimeler: Kafkasya, Ortodoks Hristiyanlığın Restorasyonu Derneği, Oset Ruhani Komisyonu, Müslümanlar, Ortodoksluk, Rahip.

The inability of the Ossetian Spiritual Commission, which was established in 1745, to cope with the tasks set before it, with a short break (from 1792 to 1814) until 1860, revealed the necessity of establishing a new and more eff ective organization for the spread of Orthodoxy in the Caucasus. In 1860, this necessity led to the establishment of the Orthodox Christianity Restoration Association in the Caucasus, which was tasked with spreading Christianity among the Muslim population in the Caucasus. The presented article examines the work done to establish this association, its main activities, aims and objectives.

Keywords: Caucasus, Society for the Restoration of Orthodoxy, Ossetian Spiritual Commission, Muslims, Orthodoxy, Pries.

Türkistanlıların Hac Yolculuğunun Osmanlı-Rus İlişkilerindeki Yeri

Cengiz Buyar – Derya İdikurt
ORCID:
0000-0002-0549-44630000-0002-4230-0496
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.15
Sayfalar: 335-350

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Türkistanlı hacıların Orta Asya’dan Hicaz’a kadar yaptıkları seyahatlerinde kervanların yerini tren almıştır. Rus yönetimi, Orta Asya’nın iç kesimlerine ulaşımı kolaylaştırmak için yaptıkları tren yolunu başlangıçta Türkistanlıların kullanımına yasaklamışken daha sonra tren yolunun maliyetinin düşürülmesi için bu yasağı kaldırmıştır. Yine hac yolculuğunun da trenle yapılmasını teşvik etmeye başlamıştır. Hac vazifesini yerine getirmek isteyen Türkistanlı hacıların Andican’dan trenle başlayan yolculukları Odesa’dan vapurla İstanbul’a ve buradan da Hicaz’da son bulmaktaydı. Türkistan’dan Hicaz’a kadar süren bu kutsal yolculuğun en önemli duraklarından biri hilafetin merkezi İstanbul’du. Türkistan hanlıklarının Osmanlı devleti ile etnik, kültürel ve dinî bağları, onları her yıl Hicaz kadar İstanbul’u da ziyaret etmeye sevk etmiştir. Halifeye bağlılıklarını sunmak isteyen hacılar için padişahın Cuma Selâmlığı merasimine katılmak geleneksel bir hâl almıştır. Aynı şekilde Kaşgarlı hacılar de hilafet makamına saygı ve bağlılıklarından dolayı İstanbul ziyaretini, hac yolculuğunun vecibesi olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte salgın hastalıklar, savaşlar, doğal afetler, ekonomik sıkıntılar ve siyasi krizlerden vb. dolayı Türkistanlı hacıların Hicaz’a kadarki ziyaretlerinde birçok problem de yaşanıyordu. Burada yaşadıkları problemlerin çözümü noktasında Osmanlı devleti, onlara her zaman yardım etmeye azami gayret göstermiştir. İstanbul’da bulundukları süre zarfında ve yolculukla ilgili maddi sıkıntılarının çözümünde olduğu kadar, onların sağlık koşullarının iyileştirilmesi veya uygun bir ortamda ikamet edebilmeleri için her türlü imkânı sağlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda bu çalışmada Türkistanlı hacıların Andican-Odesa-İstanbul-Hicaz hattı üzerindeki hac yolculuğu süreci, Rus ve Osmanlı devletinin hacılara karşı yaklaşımları, hacıların Türkistan, Rusya ve Osmanlı siyasetindeki yeri ortaya konmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Türkistan, Hac, İstanbul, Hicaz, Osmanlı, Rus.

After the second half of the 19th century, trains took the place of caravans in the journeys of Turkestan pilgrims from Central Asia to the Hejaz. While the Russian administration initially banned the use of the railway, which was built to facilitate access to the inner parts of Central Asia, for the use of Turkistanis, it later lifted this ban in order to reduce the cost of travel. Again, he started to encourage the pilgrimage to be made by train. The journey of the Turkestan pilgrims, who wanted to fulfl l their pilgrimage, started from Andijan by train and ended up in Istanbul by ferry from Odessa and then in Hejaz. One of the most important stops of this holy journey from Turkistan to the Hejaz was Istanbul, the center of the caliphate. The ethnic, cultural and religious ties of the Turkestan khanates with the Ottoman Empire prompted them to visit Istanbul as well as the Hejaz every year. It has become traditional for pilgrims who want to present their devotion to the caliph to attend the sultan’s Friday Salam ceremony. Likewise, the pilgrims of Kashgar, due to their respect and devotion to the caliphate, saw visiting Istanbul as a duty of pilgrimage. However, epidemics, wars, natural disasters, economic troubles and political crises, etc. Therefore, there were many problems during the visits of the Turkestan pilgrims to the Hijaz. At the point of solving the problems they experienced here, the Ottoman State never spared their helping hand. During their stay in Istanbul and in solving their fnancial problems related to the journey, he tried to provide all kinds of opportunities for them to improve their health conditions or to live in a suitable environment. In this context, the pilgrimage process of the Turkestan pilgrims on the Andican-Odesa-IstanbulHijaz line, the approaches of the Russian and Ottoman states towards the pilgrims, the place of the pilgrims in Turkestan, Russia and Ottoman politics, there are many articles on the subject in the Interior Ministry Administration Documents of the Presidency Ottoman Archives. It will be tried to be revealed by examining documents and Russian literature.

Keywords: Turkestan, Hajj, Istanbul, Hijaz, Ottoman, Russian.

Kırgız Basmacı Lideri Canıbek Kazı’nın Direnişi Örneğinde Kırgızistan’da Basmacı Hareketi

Zukhra Altymyshova
ORCID:
0000-0002-9345-5519
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.16
Sayfalar: 351-372

Basmacı Hareketi 1918’de ilk olarak Fergana bölgesinde ortaya çıktı ve kısa zamanda Orta Asya’nın diğer bölgelerine yayılmıştır. Kırgızistan’ın güney bölgesi coğrafi k konumu itibariyle Basmacı Hareketinin Fergana merkezi içinde yer alıyordu. Dolaysıyla direniş Kırgızistan’ın güneyindeki farklı ilçelerde de yürütülmüştür. Diğer Türkistan halklarında olduğu gibi Basmacı isyanına katılan Kırgızlar arasında da bu hareketin liderleri bulunuyordu. Bu dönemde Fergana vadisindeki önemli basmacı liderlerden birisi Canıbek Kazı (Kadı) idi. Rus Çarlığı zamanında Türkistan’ın Fergana vilayeti, Oş uezdinde idareci ve kadılık görevinde bulunan Canıbek Kazı, Kırgızistan’ın güneyinde 1918-1931 yılları arasında silahlı basmacı birliğini yönetmiştir. Canıbek Kazı 1920’lerin başında bir kaç defa Sovyet hükümeti ile barış anlaşması yapmasına rağmen yeniden direnişi başlatarak hareketin son dönemlerine kadar mücadelesini sürdürmüştür. 1930’lu yılların başlarında Çin’e geçerek oradan Sovyet topraklarına bir kaç akın yapabildiyse de en sonunda Kırgızistan’ı tamamen terketmek zorunda kalmıştır. Sonradan Pakistan’da vefat eden Canıbek Kazı’nın ismi hem arşiv belgelerinde hem çeşitli dillerdeki bilimsel eserlerde en sık belirtilmesine karşın bu zamana kadar konuyla ilgili kapsamlı araştırma yapılmamıştır. Basmacı lideri Canıbek Kazı’nın faaliyetleri çerçevesinde hareketin Kırgızistan’daki seyri ve önemli olayları ile beraber Sovyet hükümetinin ayaklanmayı bastırmak hususunda karar aldığı başlıca taktik ve mekanizmalarını ortaya koymak mümkündür. Bildiride Kırgız basmacı lideri Canıbek Kazı’nın Sovyet rejimine direnişi örneğinde Kırgızistan’daki basmacı hareketinin ortaya çıkış sebepleri, genel durumu, bölgesel özellikleri ve sonuçları ele alınacaktır. Ayrıca Canıbek Kazı’nın hareketin tarihindeki rolü saptanmaya çalışılacaktır. Konu, Kırgızistan Cumhuriyeti, Merkezi Devlet SosyoPolitik Belgeler Arşivi ve Oş Bölgesel Devlet Arşivi kurumlarında bulunan 1920-1930’lu yıllara ait Sovyet arşiv belgeleri, bilimsel eserler ve sözlü halkbilim materyallerinın ışığında d eğerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kırgızistan, Sovyet Yönetimi, Basmacı Hareketi, Canıbek Kazı.

The Basmachi Movement at fi rst emerged in the Fergana Valley in 1918 and in a short time spread in other regions of Central Asia. Because of its geographical location, the southern region of Kyrgyzstan belonged to the Fergana center of the Basmachi Movement. Therefore, the resistance conducted in diff erent regions of southern Kyrgyzstan as well. There were leaders of this movement among Kyrgyz as it were in other Turkestan people. In this period, Janybek Kazy was one of the important basmachi leaders in Fergana Valley. Janybek Kazy who worked as the ruler and a kazi (sharia judge) in the Osh uezd in Fergana district of the Turkestan during Tsarist Russia, led the armed basmachi detachment in the south of Kyrgyzstan between 1918 and 1931. Although Canybek Kazy negotiated peace with the Soviet government several times in the beginning of the 1920s he started the resistance again and continued his fi ght till the late period of the movement. In the early 1930s, he crossed the China border and made a few forays into the Soviet territory from there, however latterly he had to leave Kyrgyzstan territory. Later he died in Pakistan, although the name of Janybek Kazy is mentioned frequently both in archival documents and in scientifi c works in various languages, any comprehensive scientifi c research about the subject has been done until now. Within the framework of the activities of the basmachi leader Janybek Kazy, it is possible to present the course and important events of this movement in Kyrgyzstan, as well as the main tactics and mechanisms by which the Soviet government intimidated the uprising. In this paper, the reasons for the emergence of the basmachi movement in Kyrgyzstan, its general course, regional peculiarities, and results will be discussed on the example of the resistance of the Kyrgyz basmachi leader Janybek Kazy to the Soviet regime. In addition, it will be tried to determine the role of Janybek Kazy in the history of the movement. The subject will be evaluated in the light of Soviet archive documents, belonged to the 1920s-1930s from the Central State Archive for Social and Political Documentation and the Osh Region State Archive as well as scientifi c works and oral folklore materials.

Keywords: Kyrgyzstan, Soviet government, the Basmachi Movement, Janybek Kazy.

Göçebe ve Kent Kültürünün Etkileşimine Bir Örnek Olarak 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Fergana Vadisi

İlker Türkmen
ORCID:
0000-0002-9193-9907
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.17
Sayfalar: 373-386

Yüzyıllar boyunca çeşitli toplumlara ev sahipliği yapan Fergana Vadisi, iç içe yaşayan farklı kültürlerin harmanlandığı bir coğrafyadır. Hem toprak yapısı hem de iklim koşulları bakımından çevresindeki alanlardan bariz bir şekilde ayrılan vadi, Türkistan coğrafyasını yüzyıllarca beslemiştir. İlk çağlarda, Çinlilerin şarap yapmak amacıyla üzüm ürettiği vadi, zaman içinde farklı tarım ürünlerinin yetiştirildiği bir vaha olmuştur. Türklerin, M.Ö VII. yüzyıl gibi erken bir dönemde vadiye gelişi ile birlikte tarımın yanında hayvancılık da uygulanmaya başlanmış ve vadi, “Kan Terleyen Atlar Diyarı” olarak tarihe geçmiştir. Göçebe yaşam biçimini benimsemiş olan Türkler, gittikleri coğrafyalara bu kültürü de götürmüştür. Fergana Vadisinin yamaçlarını mesken tutan Türkler, göçebe yaşamın olmazsa olmazı olan hayvancılığı yüzyıllarca rahat bir şekilde sürdürmüşlerdir. Vadinin düzlüklerinde kurulan onlarca şehir, ticaret yolunun da buradan geçmesiyle farklı etnik unsurları bir arada barındırmıştır. Bu şehirlerdeki kent kültürü de farklı medeniyetlerin buluştuğu bir mozaik ortaya çıkarmıştır. Vadinin yamaçlarında yaşayan göçebeler, hayvanlarını satmak için kent pazarlarını mesken tutmuşlardır. İhtiyaç duydukları alet edevatı ve tarımsal ürünleri buradan sağlayan göçebeler, kentliler tarafından dışlanmadan ticaret yapmışlardır. Ticaretin etkisiyle gelişen ve oldukça kalabalık bir nüfusa sahip olan Fergana şehirlerinde farklı zanaatlar da icra edilmiştir. Özellikle bakır işçiliğinde mahir olan Ferganalı zanaatkârların ünü bir hayli yayılmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ruslar tarafından işgal edilen vadiye çok sayıda Rus göçmen getirilmiştir. Bu göçmenler, vadinin kültürel yapısını kısa süre içerisinde değiştirmiştir. Fakat göçebeler ile kentlilerin birbirleri ile olan uyumlu yaşam şekillerine çok da fazla müdahale etmemişlerdir. Bu çalışmada, Fergana Vadisi’nde yüzyıllar içerisinde şekillenen ve Rusların vadiye sahip olduğu dönemde açıkça görülen Göçebe ve Kent kültürünün etkileşimi incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Fergana Vadisi, Göçebe Yaşam, Kent Kültürü, Pazar Kültürü, Rus İşgali.

The Fergana Valley, which has been home to various societies for centuries, is a geography where diff erent cultures living together are integrated. The valley, as distinct from the surrounding areas in terms of both soil structure and climatic conditions, has fed the geography of Turkestan for centuries. The valley where the Chinese produced grapes to make wine in the early ages became an oasis where diff erent agricultural products were grown over time. Following the arrival of the Turks at the valley as early as BC 7th century, animal husbandry began to be practiced alongside agriculture and the valley went down in history as the “Land of Blood Sweating Horses”. The Turks, who adopted the nomadic lifestyle, brought this culture over to the geographies they went to. The Turks, settling on the slopes of the Fergana Valley, have comfortably maintained animal husbandry, which is an indispensable part of nomadic life, for centuries. A vast number of cities established on the plains of the valley mingled diff erent ethnic elements together with the trade route passing herein. The urban culture in these cities contributed to creating a mosaic where diff erent civilizations came together. Nomads living on the slopes of the valley fl ocked to the city markets to sell their animals. The nomads, who obtained the tools and agricultural products they needed from the markets, participated in trade without being excluded by the citizens of the city. Diff erent crafts were also practiced in the cities of Fergana, which advanced with the infl uence of trade and grew greatly in numbers. The reputation of the craftsmen of Fergana, who were especially skilled in copper work, spread well beyond the region. A large number of Russian immigrants were brought to the valley, which was occupied by the Russians in the second half of the 19th century, resulting in signifi cant changes in the cultural structure of the valley in a short time. However, they did not interfere too much with the harmonious lifestyles of nomads and urbanites. In this study, the mutual interaction between Nomadic and Urban culture, which was shaped over the centuries in the Fergana Valley and became clearly visible in the period when the Russians ruled the valley, will be examined.

Keywords: Fergana Valley, Nomadic Life, Urban Culture, Bazaar Culture, Russian Occupation.

SSCB’nin Kazakistan’daki Ham Toprak Politikasının Sırları ve Azerbaycan’ın Bu Kampanyaya Katılımı

Elekberov Ezizağa
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.18
Sayfalar: 387-402

1950’lerde Sovyetler Birliği’nde ham ve barışçıl topraklar için verilen mücadele güçlü bir hareket olarak tüm ülkeye yayıldı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinin 7 Eylül Plenumu’nun “SSCB’de tarımı daha da geliştirmeye yönelik tedbirler hakkında” kararı, Mart 1954 Plenumu ve 2 Mart “tahıl üretimini daha da artırmak, ıssız ve sakin topraklar” Tarıma ilgi… Bu durum tüm ülkede olduğu gibi tarım alanında da Azerbaycan ile Kazakistan arasındaki ilişkileri büyük ölçüde canlandırdı. 1954-1960 “ham toprak kampanyası”nın başlangıcında, Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesinin ilk sekreteri Jumabay Shayakhmed oğlu Shayakhmedov (1902-1966) bunu cesurca ilan etti. kampanya. Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesinin Mart 1954 genel kuruluna karşıydı. 1946-1954’te Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin ilk sekreteri J.Sh. Shayakhmedov, bu toprakların ekime uygun olmadığını ve kampanyanın nüfusun tahıl talebini maksimize etmeyi amaçlamadığını açıkça belirtti. İki hedefe ulaşmayı hedefl er: 1. Büyük meraların dikilmesi, Kazakları kesinlikle hayvancılıktan ve yüzyıllardır alıştıkları yaşam biçiminden uzak tutacaktır. 2. Ham toprakları yetiştirme bahanesiyle getirilen çok sayıda Slav pahasına nüfusun dengesini değiştirmek. Bu iki hedefe ek olarak Moskova, sosyalist Çin Halk Cumhuriyeti ile normal ilişkilerini sürdürmeye çalıştı, ancak aslında bu ülkeden şüphelendi. Moskova’nın gizli planı, Çin sınırına “güvenilmez” Kazaklar değil, yerel Slavları yerleştirmektir. Bu sırada J.S. Shayakhmedov’un cesur ve başlangıçta mantıklı konuşması, berrak gökyüzünde şimşek gibi görünüyordu. Buna öfkelenen devlet başkanı N.S.Kruşçev, J.S.Shayakhmedov’u derhal görevden aldı ve eylemlerini örtbas etmek için elinden geleni yaptı. 1954’te P. Ponomarenko, J.S.Shayakhmedov’un yerine Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri olarak atandı. Bu kadim Türk topraklarında, Slav kökenli bir kişinin önderliğinde kötü şöhretli bir uygulama ortaya çıktı.

Anahtar Kelimeler: Ham Toprak, Kazakistan, Tarım, Tamirci, İnşaatcı, Tahıl Üretimi.

In the 1950s the struggle for virgin and fallow lands in the Soviet Union spread throughout the country as a powerful movement. Resolution adopted on September 7 in the Plenum of September 1953 “On measures to further develop agriculture in the USSR” by Central Committee of the Communist Party of the Soviet Union, and again its March Plenum and resolution adopted on March 2 on “On the further increase of grain production in the country, commissioning of virgin and fallow lands” further increased the attention to agriculture in the country. This, as in the rest of the country, has signifi cantly revitalized relations between Azerbaijan and Kazakhstan in the fi eld of agriculture. At the beginning of the “virgin land campaign” covering 1954-1960, Jumabay Shayakhmed oghlu Shayakhmedov (1902-1966), the fi rst secretary of the Central Committee of the Communist Party of Kazakhstan, a worthy son of the Kazakh people, opposed boldly this campaign at the March Plenum of Central Committee of the Communist Party of the Soviet Union in 1954. J.Sh. Shayakhmedov, who was the fi rst secretary of the Central Committee of the Communist Party of Kazakhstan in 1946-1954- openly stated that these lands were not suitable for cultivation and that this campaign was not aimed at maximizing the demand of the population for grain.

Keywords: Raw Land, Kazakhstan, Agriculture, Repairman, Builder, Grain Production.

The Status of Madrasa and the Infl uence of Secularism in Soviet Turkestan Educational History

Zilola Khalilova
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.19
Sayfalar: 403-416

Eğitim bir silahtır, hareketi onu kimin elinde tuttuğuna ve o silahla kimin ateş edeceğine bağlıdır. Bu sözler, Sovyet vatandaşlarını eğitmeyi amaçlayan ve Türkistan’ın (şimdi Orta Asya) yeni bir Müslüman kimliğine dönüşmesini etkileyen eğitimde Sovyet devletinin ana stratejisiydi. Din eğitimi sistemi, ilköğretim okullarını ve medreseleri (yüksek öğretim) içeren kurumsal bir mekanizmadan oluşuyordu. Medreseler, İslam şeriatının kurallarını bilen, Türkistan Müslüman nüfusun yararına çalışacak personel yetiştirmeyi amaçlamış ve bu dönemde medreseler, şehirlerde han ve emirlerin gözetiminde faaliyet göstermiş ve vakıf malları ile fi nanse edilmiştir. 1871 yılında Rus İmparatorluğu’nun gelişiyle bu medresenin idaresinde devlet denetimi kurulmuş ve görevleri bölgenin eğitim müfettişlerine bırakılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında medrese müfredatında Rusça öğretiliyordu ve çoğu medrese öğrencisi Rus yerel okullarında okumaya başladı. Türkistan’da Orta Çağ’dan beri varlığını sürdüren medrese, 1928 yılında Türkistan bölgesinde herhangi bir dini yapıyı yasaklayan bir kanunla kapatılmıştır. Medreseye bağışlanan vakfın mülkü UZSSR Eğitim Bakanlığı’na devredildi ve Sovyet okullarının yapımında kullanıldı. Makale, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Türkistan medreselerinin durumunu, içlerinde öğretilen dini konuları, pedagojinin laikleşmesini, ders kitaplarını, eğitim sürecini ve Rus İmparatorluğu’nun bu alandaki politikasını anlatıyor.

Anahtar Kelimeler: Eğitim, Medrese, Türkistan, İslam, Rus İmparatorluğu.

Education is a weapon, the action of which depends on who holds it in his hands and whom he wants to hit with this weapon. These words were the main strategy of the Soviet state which directed to educate Soviet citizens and infl uenced by transforming the new Muslim identity of the Turkestan (now Central Asia). The system of religious education consisted of an institutional mechanism, including primary schools and madrasahs (higher education). The madrasah was intended to train personnel who knew the rules of the Islamic Sharia to work for the benefi t of the Muslim population of Turkestan, and during this period, madrasahs functioned in cities under the supervision of khans and emirs, and were fi nanced through waqf property. In 1871, with the advent of the Russian Empire, state control was established in this madrasa administration, and their duties were assigned to the inspectors of education in the region. In the second half of the 19th century the madrasah curricula used to studying Russian language and the most madrasa students began training in Russian indigenous schools. The madrasah that existed from medieval period on Turkestan was closed in 1928 in accordance with a law prohibiting any religious formation in the Turkestan region. The property of Vaqf donated to madrasah was transferred to the Ministry of Education of UZSSR, which used it to build Soviet schools. The paper highlights the position of the Turkestan madrasahs in the late 19th – early 20th centuries, the religious subjects taught in them, the secularization of pedagogy, textbooks, the educational process and the policy of the Russian Empire in this area.

Keywords: Education, Islam, Turkestan, Madrasa, Russian Empire.

History of Activity of the Samarkand Branch of the Russian-Asiatic Commercial Bank

Bakhtiyor Alimdjanov
ORCID:
0000-0002-8251-0201
DOI: 10.37879/9789751756459.2023.20
Sayfalar: 417-430

Bu bildiri, Rus-Asya Ticaret Bankası’nın (1895-1917) Semerkant şubesinin faaliyet esaslarını ve işlevlerini ele alacaktır. Sovyet tarihçiliğinde bankalar hem Batı hem de Rus “sömürgeciliğinin” bir aracı olarak anlaşıldı. Yazar, arşiv verilerine dayanarak, Rus İmparatorluğu’nun fi nans kurumlarının yerel özellikleri dikkate aldığını ve ihracata yönelik ürünlerin üretimini teşvik ettiğini kanıtlıyor. Yazar, bankalararası yazışmaları, şube müdürünün yıllık raporlarını ve Buhara şubesinin denetim materyallerini aktif olarak kullanır. Tarih yazımında ilk kez bankanın aktif ve pasif işlemleri incelenmiş, bankanın gider ve kârları analiz edilmiş, banka personeli incelenmiştir. Yazar, Sovyet ve Sovyet sonrası araştırmacıların aksine, bankaların Orta Asya ekonomisinde “tekel” haline gelmediğine inanıyor. Yazara göre asıl sebep, bankanın Türkistan genel valiliği ve hanlıklarında gerçekten var olan ekonomik ilişkilere uyum sağlamasıdır. Bankaların anlayışında Orta Asya ekonomisinin “modernleşmesi”, ihraç ürünlerini fi nanse etmek ve metropol ile çevre arasında arabuluculuk yapmaktı. “Sömürge” çevre ilk bakışta yatırım yapmak ve süper kâr elde etmek için cazip bir alan gibi görünüyordu, ancak Türkistan ekonomisinin spekülatif doğası bankaların normal gelişimini engelledi. Sonuç olarak, Orta Asya’nın ekonomik “modernleşmesi” yavaşladı ve Sovyet deneyinin yolu açıldı.

Anahtar Kelimeler: Banka, Ekonomi, Modernleşme, Türkistan, Sömürgecilik.

This presentation will deal with the bases of activity and functions of the Samarkand branch of the Russian-Asian Commercial Bank (1895-1917). In Soviet historiography, banks were understood as an instrument of “colonialism”, both Western and Russian. The author, based on archival data, proves that the fnancial institutions of the Russian Empire took into account local specifcs and encouraged the production of exportoriented products. The author actively uses interbank correspondence, annual reports of the branch director, as well as audit materials of the Bukhara branch. For the frst time in historiography, active and passive operations of the bank were investigated, the expenses and profts of the bank were analyzed, and the bank’s staff was studied. The author, unlike Soviet and post-Soviet researchers, believes that banks have not become “monopolies” in the economy of Central Asia. The main reason, according to the author, is the adaptation by the bank to the really existing economic relations in the Turkestan general-governorship and the khanates. The “modernization” of the Central Asian economy in the understanding of banks was to fnance export crops and to mediate between the metropolis and the periphery. “Colonial” periphery at frst glance seemed an attractive area for investing and receiving superprofts, but the speculative nature of the Turkestan economy prevented “the normal development of banks. As a result, the economic “modernization” of Central Asia slowed and opened the way for the Soviet experiment.

Keywords: Bank, Economy, Modernization, Turkestan, Colonialism.